1. Giriş
Ekonomik, siyasi ve toplumsal yaşamda gözlenen değişim ve dönüşümlerde, teknolojik gelişmenin başat bir rol oynadığı bilinmektedir. 19. yüzyılın sonlarında tarım toplumundan, sanayi toplumuna geçiş ve 20. yüzyılın ikinci yarısında, sanayi toplumunun yerini bilgi toplumunun alması sürecinde önemli aktörlerden biri de teknolojik gelişme olmuştur. Bu bağlamda, sürekli bir değişime tabi olan ekonomik sistemlerde, firmaların sürdürülebilir bir rekabet gücü elde edebilmeleri için, değişimi sağlayan teknoloji faktörünü üretim süreçlerinde kullanmaları önemli bir koşul olarak karşımıza çıkmaktadır. Son dönemde hızlanan küreselleşme süreci ile birlikte, varlıklarını sürdürebilmek için firmalar, sürekli olarak yeni ürün ve süreçler ya da yeni teknolojiler geliştirmek, yani yenilik yapmak, ya da transfer etmek zorunda kalmakta, bu nedenle de bilgiye ihtiyaç duymaktadırlar (Özveren ve Gürsu, 2004).
Yenilikte, bilgi en önemli faktör olmakla birlikte, bu bilginin taraflar arasında paylaşılması da, teknolojik yayılma açısından büyük önem taşımaktadır. Bu süreçte yakınlık, bilgi ve teknoloji transferini kolaylaştırmak ve etkin bir işbirliği ve ağ bağlaşma ortaya çıkmasını sağlamak gibi bir işlev görmektedir. Yakınlık gibi bir faktörün böyle bir işlev üstlenmesi ekonomik yapıların ulusal düzeyden çok, bölgesel düzeyde analiz edilmesini daha anlamlı, aslında, gerekli kılmaktadır. Bilgiyi paylaşan aktörler arasındaki mesafenin artması, etkileşim düzeyini azaltabileceği için, bölgesel düzeyde etkin bir işbirliği gözlenebilmektedir. Bu nedenle, bölgesel ekonomik çevre, yenilikçi firmaların coğrafi yakınlığını sağlayan en uygun ölçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bölgeler, özellikle de yenilikçi girişimlerin desteklenmesini sağlayacak uygun araçlar ve politikalar geliştirdiğinde, ekonomik aktörler arasında bağlantı ve sinerji avantajları sağlayacaklardır (Cooke ve Memedoviç, 2003). Bu bağlamda, bölgesel düzeyde firmaların yenilik stratejilerini destekleyen kurum ya da kurumsal yapı oluşturulduğu gözlenmekte, bu açıdan özellikle firmalar ile bilgi merkezleri (özellikle de üniversiteler) arasındaki ilişkiye odaklanılmaktadır. Bu kurumsal yapı içinde en yaygın olanı teknoparklardır. Teknoparklar, üniversite ve sanayiyi ortak bir platformda ortak amaçlar çerçevesinde bir araya getiren önemli ara yüzlerden biridir. Ülkemizde de, 2001 yılında yasal kimliğine kavuşan ve kurulum sürecini tamamlamış 45 adet teknopark bulunmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi (İZTEKGEB) örneğinde, firmaların yenilik performansının belirleyicilerini tespit etmektir. Bu amaca yönelik olarak, İZTEKGEB’de faal olan 70 firmadan, görüşme yapmayı kabul eden 38 firmanın üst düzey yöneticisine yüz yüze anket uygulanmıştır. Bu 38 firma toplam firma sayısının %54'ünü oluşturmaktadır. Yenilik performansı, patent/faydalı model başvurusu ile ölçülmektedir. Anket ile elde edilen veriler logit regresyon ile tahmin edilmiş ve yenilik performansının belirleyicisi olarak, uluslararası düzeyde Ar-Ge işbirliği, Ar-Ge destekleri, firmada çalışan akademik personel ve teknopark içindeki firmalarla işbirliği gibi faktörler tespit edilmiştir.
Bu çalışmanın literatüre katkısı, İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesinde faal olup, anket çalışmasına katılan firmaların yenilik performansının belirleyicilerinin tespitine yönelik olarak, logit regresyon analizi yapılması şeklinde olmuştur. Böylelikle, teknolojik ve yenilik açısından anlamlı çıkan değişkenlere dikkat çekilmesi, politika yapıcılara yol göstermesi sağlanmıştır. Zira bu konu üzerine Türkiye’de herhangi bir ampirik çalışmanın henüz yapılmadığı göz önüne alındığında, hangi faktörlerin belirleyici olduğunun tespiti bilimsel bir kesinlikle ilk kez logit analiz yöntemi kullanılarak bu çalışma ile açığa çıkarılmaktadır.
Bu bağlamda bu çalışma, ulusal ve uluslar arası literatürde bu metodoloji kullanılarak İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi örneğinde yapılmış çalışma bulunmaması ve bu boşluğu doldurma yolunda önemli ve etkili bir adım olmayı amaçlamaktadır. Bununla beraber bu çalışmayla, firmaların yenilik performanslarının belirleyicileri İZTEGEB özelinde tespit edilip ve buna bağlı olarak uygulanan/uygulanacak olan yenilik politikalarına da bilgi ve analitik sonuçlar sağlanmış olacaktır.
Çalışma, dört bölümden oluşmaktadır. İzleyen bölüm, ilgili kuramın çerçevesini çizdikten sonra, üçüncü bölümde, İZTEKGEB’deki firmalara ait bazı betimleyici istatistikler sunulmaktadır. Dördüncü bölüm, anket ile elde edilen verilerle yapılan ekonometrik analiz sonuçları ve son bölümde, sonuç ve değerlendirme yer almaktadır.
2. Kuramsal Çerçeve: Coğrafi Yakınlık, Üniversite-Sanayi İşbirliği ve Teknoparklar
Günümüzde küresel rekabet süreci, rekabetin giderek bölgeler arası düzeye indiği bir çizgide seyretmektedir. Çünkü bilgi paylaşımı, teknolojik yayılma, işbirliği gibi faktörler yenilik yapma ve teknoloji geliştirme süreçlerinde coğrafi yakınlığın önemini arttırmış ve bu açıdan firmaların başarısı da bu temele dayanmaya başlamıştır. Aslında, küreselleşme sürecinin temel özelliklerinden olan iletişim ve ulaşım olanaklarındaki gelişmenin, coğrafi yakınlığın önemini azaltması olasıyken, “küresel ekonomide kalıcı rekabet avantajları, daha çok yerelleşmenin bir sonucu olup ancak uzmanlaşmış bilgi ve beceri birikimlerinin, kurumların, rakiplerin, birbiriyle ilişkili işletmelerin ve bilgi sahibi müşterilerin bir araya toplanmasıyla ortaya çıkmakta” (Porter, 1998) olduğundan, coğrafi yakınlık stratejik önemini sürdürmüştür. Coğrafi, kültürel ve geleneksel yakınlık -uzaklıktan dolayı yararlanılması zor olan- verimlilik ve yenilik avantajları, ayrıcalıklı erişim, daha yakın ilişkiler, daha iyi bilgi ve diğer avantajlardan yararlanmaya olanak sağlamakta, bunun yanı sıra, yenilik kapasitesinin oluşturulması ile verimlilikte gelişmeler olacak ve özellikle üniversiteler ile yerel ilişkiler, bu süreci kolaylaştıracaktır (Porter, 1998).
Var olan bir organizasyondan (firma veya üniversite), yeni ve bağımsız bir firmanın doğuşu anlamına gelen spin-off lar, bu sürecin önemli bir parçası olarak görülürler. Bu, yalnızca bilgi transferi ya da gelişimi yönünden değil, aynı zamanda, firmalar arası ve firma-üniversite bağlarının oluşturulması ve sürdürülebilirliği açısından da oldukça önemlidir. Spin-off ların kurucuları, genellikle doğdukları firma ile yakın ilişkiler sürdürerek, ağ kurma, işbirliği ve karşılıklı bağlılığın gelişimi için fırsatlar yaratırlar (Keeble, 2000).
Literatürde yapılan önemli bir çalışma sonucuna göre, Cambridge’ki kümelenmede yer alan yüksek teknolojili Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ)'in % 88’inin spin-off olduğu ya da daha önce yerel bir firma ya da üniversitede çalışan girişimciler tarafından yeni kurulan şirketler olduğu saptanmıştır (Keeble, Wilkinson, 2000).
Üniversitelerin bu süreçteki rolüne odaklanan bir başka çalışmada ise, üniversitelerin önemli bir bilgi kaynağı olduğu ve yenilikçi ekonomik faaliyetlerin yayılımını sağladıkları vurgulanmaktadır (Longhi ve Keeble, 2000). Elverişli bir çevrede, üniversite tabanlı, başarılı spin-off lar, birikimli bir süreci tetikleyebilir ve bilgi taşmalarına (spillover) bağlı olarak büyüyebilirler. Bu bağlamda, üniversiteden bilgi taşmalarının, KOBİ’lerin yenilikçi faaliyetlerine, büyük firmalara kıyasla daha fazla katkısı olduğu belirtilmektedir. (Acs, vd., 1994). Üniversitelerin tek rolünün bilgi sağlamak olmadığı, aynı zamanda potansiyel girişimcileri yetiştiren ve destekleyen yeni firmalar için, kuluçkalık görevini de yerine getirmekte olduğu belirtilmektedir (Koschatzky, 2001). Ayrıca, bölgede üniversite olması, firmaların yer seçimini de etkilemektedir. Araştırma kurumlarının bölgesel ekonomi üzerindeki etkileri, yenilikçi yetenekleri kendine çeken yerel koşullarla da, yakın bir şekilde ilişkilidir. Uygun yerel koşulların olmaması, bölgesel etkiyi sınırlamaktadır (Diez, 2000).
1970’li yıllarda yaşanan ekonomik kriz ve petrol fiyatlarında meydana gelen yükselmeler, dünya genelinde maliyetlerin artmasına neden olmuştur. Bu durumun sonucunda bütün sanayi dallarında durgunluk yaşanması ile işsizlik artmış, üretimde azalma baş göstermiştir. 1970–1980 döneminde yaşanan krizle baş edebilmek amacıyla ülkeler arayışa girmişler, özellikle ABD ve Japonya gibi ülkelerde sanayi, yeni Ar-Ge faaliyetlerine gitmek suretiyle, üniversiteler ve araştırma kurumlarıyla yakın bir işbirliği başlatmıştır. Karşılıklı oluşan bu işbirliği sonucunda, enformasyon teknolojileri ve yazılım, yeni malzemeler, biyoteknoloji, yeni enerji kaynakları, uzay teknolojileri, esnek imalât sistemleri, otomasyon ve robotik gibi konularda araştırmalar ve çalışmalar yapılmış ve çok önemli teknolojik gelişmeler meydana gelmiştir. Piyasada yeni, kaliteli, maliyeti düşük ve fonksiyonel ürünler orta çıkmış ve pazar canlanmıştır (Ay, 2003).